This Is Us ekibine ve Pearson ailesine sevgilerle: “Her şey biter”

Televizyon tarihinin en sade, samimi ama bir o kadar da etkileyici ve de yürek dağlayıcı dizilerinden birine veda ettik geçtiğimiz günlerde. This Is Us hayatımıza nasıl usul usul girdiyse öyle çıktı; ardında da Pearson’larla dolu hisli anılar ve ağlamaktan şişmiş gözler bıraktı… Ta en başından beri bu dizinin ne kadar “iddiasız” olmasına şaşırmıştık aslında. Sadece üç çocuklu bir ailenin geleceği, geçmişi ve şimdiki zamanı arasında mekik dokuyor, onların gündelik dertlerine kendimizi kaptırıyorduk. Kalbimizi de tam bu kadar hayattan oluşuyla ve de rollerini gerçekten seven oyuncularıyla çalmıştı zaten. Şimdi geriye dönüp baktığımızda içimiz burkulsa da gönül rahatlığıyla ilk bölümünden son bölümüne kadar bizi hayal kırıklığına uğratmamış bu diziye sevgilerimizi yolluyor ve fonda “To Build a Home” çalarken kendisine nice anılar eşliğinde vedamızı ediyoruz.

Nbc Stay Home GIF by This Is Us - Find & Share on GIPHY

Hani böyle hayatımızda sorgusuz sualsiz güvendiğimiz, her zaman her şeyin “en doğrusu”nu bileceğine, yapacağına inandığımız bazı insanlar vardır. Başımız sıkıştığında ya da canımız sıkıldığında ilk o kişi gelir aklımıza. This Is Us işte tam olarak hayatımızdaki o kişiye denk düşüyor aslında. İster bölümlerini peş peşe izleyin ister son görüşmenizden bu yana aylar, yıllar geçsin kapısını her çaldığınızda hiçbir zaman size sırtını dönmeyen, hayal kırıklığına uğratmayan bir dostu andırıyor. Evet, epey dramatik bir giriş yapmış olabiliriz ama bizi de anlayın lütfen; acımız taze, vedamız yeni. Bundan altı sene önce sessiz sedasız ve iddiasız bir şekilde hayatımıza giren This Is Us, Jack ve Rebecca’nın üçüzlerini kucağına almak için gün saydıkları o heyecanlı anlarla açılış yapmıştı. Kate, Randall ve Kevin’in yani The Big Three’nin doğumlarından yetişkinliklerine uzanan ve neredeyse tüm anlarına tanık olma maceramız da böyle başlamıştı. Farklı sebeplerle çeşitli bunalımlara giren, hayatıyla ya da kariyeriyle ne yapacağını çözmeye çalışan bu üç kardeşin gündelik hayatlarıyla çabucak bağ kurup onları hemen anlamıştık. Her aile gibi ufak ya da büyük tartışmaları, acı ya da tatlı anıları olan Pearson ailesine dahil olmuş, her bölümde kendimizden ya da yakınlarımızla olan ilişkilerimizden bir şeyler bulabilmiştik.

This Is Us Dad GIF by NBC - Find & Share on GIPHY

Buradan sonrası spoiler, gözyaşı ve sevgi dolu…

This Is Us izleyenler konunun buradan sonrasına oldukça hakim; izlemeyenleri de bu uzun ama her anına değecek yolculuğa davet edip artık bu güzel dizimizi bizim penceremizden anlatmaya, övmeye geçiyoruz müsaadenizle. Fogelman ve ekibi bize geçtiğimiz dizinin başından beri hep güven verdi. Hiçbir zaman bize soluksuz izlenecek aksiyonlar, delice ters köşeler vadetmediler. Kendilerinden ve dizinin nereye gideceğinden emin bir şekilde “son sezonla ilgili planımızı biliyoruz. Bunu en başından beri biliyoruz. Planımızın başından beri hazır olmasının bize çok büyük faydası oldu” dedi Fogelman final sezonuna doğru ilerlerken. Zaten dizinin gözbebeği Jack’in ölümünü beşinci bölümden ilan eden ve bizi usul usul bu ani ölüme hazırlayan da ta kendisiydi. Onun için Fogelman’ın neden bahsettiğini çok iyi anladık aslında. Ve planı başından beri belli olan This Is Us’ın merkezinde her zaman Jack ve Rebecca vardı; izlediğimiz her şey onlarla ilgili, onlara ait ya da onlar sayesinde dallanıp budaklanan hikayelerdi. Ama bu hikayelerde, bu karakterlerde kısacası This Is Us’ta şahane bir yaratıcı ekibin yanı sıra bizi çeken, bizi anlayan ve anlatan çok şey vardı. Tüm bunları dile getirmesi biraz zor olsa da (malum gözyaşları) biz Big Three’nin şerefine üç büyük paragrafta anlatmaya çalışalım.

The Big Three

500 kilometre öteden “ben Jack Pearson’ım” diye bağıran Milo Ventimiglia, rolünü tahmin edildiği üzere fazlasıyla benimsedi. Gerçek olamayacak kadar mükemmel ama aynı zamanda hataları, yanlışları, pişmanlıkları ve sırları olan biriydi Jack. Milo ise tıpkı Jack gibi bu kurgusal ailesini sonuna kadar sahiplendi hatta Pearson’ların o meşhur aile arabasının kendisine ait bir 1967 model Chevelle olması için yapımcıları ikna bile etti. Randy Moore tıpkı Rebecca gibi şarkıcılık kariyerindeki hayallerini gerçekleştirememiş bir şarkıcı ve de kendini gösterememiş bir oyuncuydu. Rebecca onun güzel sesini duymamıza aracı olurken Moore’un oyunculuğu da her geçen sezonla beraber olgunlaştı. Chrissy Metz Kate için seçmelere gittiğinde hesabında yalnızca 81 cent varmış ve Kate’in “her zaman altımdaki bir sandalyenin kırılmasından veya insanların gerçekten hamile olup olmadığımı anlayıp anlamayacaklarından korkacağım” repliğini okuduğu an gözyaşlarına boğulmuş. Justin Hartley ise Kevin gibi genç yaşında aktörlüğe başlayan ve bir türlü o büyük çıkışını yapamayan bir oyuncuydu dizinin başında. Sterling K. Brown ve Susan Kelechi Watson ikilisi ise tıpkı Randall ve Beth gibi üniversitede tanışmışlar. Gerçekte bir aşk hikayeleri olmasa da bir geçmişleri var beraber. Evet, gördüğünüz gibi her role özene bezene seçilmiş bu şahane oyuncu kadrosu ilk büyük paragrafımızın konusu.

İzlediğimiz birçok hikayenin gerçek hayatta bir karşılığı var. Pearson’ların hayatına dokunan ya da ömürlük katılan her karakterin hikayesi geniş bir yazar ekibinin gerçek hikayelerinin birer uyarlaması. İzlediğimiz her şeyin bu kadar bu kadar gerçek gelmesinin sebebi tam olarak bu. Bunun dışında savaş sonrası travma yaşayan askerler ve aileleri, çocuk yaşta bilinçsizce/yanlışlıkla ebeveyn olan çocuklar, ırkçılığa maruz kalan siyahiler, pandemi sebebiyle değişen dünya düzeni, uyuşturucu bağımlılığı, görme engelli bir çocuk sahibi olmak, evlat edinmek/edinilmek ve daha sayamadığımız birçok şekilde en ufak azınlık gruplarından tutun tüm dünyayı kucaklayan bir kapsayıcılık mevcut This Is Us’ta. Böylelikle herkes kendi hikayesinin “anlatılmaya değer” olduğunu düşünüyor; herkes kendinden bir şeyler buluyor ve hayatın, insanların ne kadar tahmin edilemez olabileceğini anlıyor.  “Farklılıklar iyidir, onları da görün ve gösterin” diyor This Is Us.

Son büyük paragrafımızı da müthiş bir gelişim gösteren karakterlerimize ayırıyoruz elbette. Büyük finalin bizi hayal kırıklığına uğratmamasının en önemli sebebi her geçen bölümle beraber ince ince işlenen, değişen ve sevilesi karakterler. Çekirdek ailemizi oluşturan ana karakteri zaten anlatmamıza gerek bile yok, hepsinin final itibariyle geldiği nokta tahmin edebileceğimizden bile daha iyi bir noktaydı. Her şeyi geçin, “yan” karakterleri arasında Beth Pearson gibi biri var, daha ne olsun! Ve sadece Beth değil, yan karakterlerin çoğu kolaylıkla kendi dizisine sahip olabilme potansiyeline sahip. Dile kolay, 6 sezon ve 106 bölüm süren bir diziyi yan karakterlerin desteği olmadan yürütemezsiniz zaten. Ve tabii ki tembelliğe kaçmadan, her birini gerçekten önemseyerek yazılmış bu karakterin hakkını da sonuna kadar veriyor This Is Us. Rebecca’ya ettiğimiz veda en az Jack’inki kadar acılı olsa da hafızalardan silinmeyecek derecede şiirseldi mesela. Kevin’in sonunda olmak istediği adama dönüşmesi, Kate’in ipleri eline alındığında başarabildikleri, Randall’ın hayallerini takip etme azmi de bir o kadar ilham vericiydi. Final bölümünden bile vurucu olan ve resmen bizde ciğer miğer bırakmayan The Train bölümü de tam olarak bu diziyle ilgili sevdiğimiz her şeyin bir özetiydi.

Bu epik bölümde sonları oldukça üzücü bulan Rebecca’ya ne diyordu William; “Bana göre, eğer bir şey bittiğinde seni üzüyorsa, gerçekleştiğinde oldukça harika olmalı.” Gidişin bizi çok üzdü This Is Us, çünkü seninle çıktığımız yolculuğumuz oldukça harikaydı.

Dadanizm sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et