
Röportaj: Into the Night dizisinin oyuncusu Mehmet Kurtuluş ile distopyalara doğru
Kafamızdaki soruları daha da çoğaltarak ilk sezonunun kapanışını yaptı Into the Night. Şimdi gözümüz yollarda, ikinci sezonu bekliyoruz. Neyse ki dizide Ayaz rolüyle izlediğimiz Mehmet Kurtuluş ile yollarımız kesişti de (evet, şu koşullarda Zoom üzerinden) biriktirdiğimiz bazı soruları ona sorabildik.
Distopyalardan çıkmış gibi duran bir gerçekliğin tam ortasında, acaba bir yerden zombiler de çıkacak mı diye korkuyla etrafımıza bakınırken umutsuzluğa yenik düşüp, bundan daha kötüsünün olamayacağını düşünmeye başlamıştık. İki ayı aşkın bir süredir bizi evlere kapayan bu pandeminin varlığında bazen distopyalar bile bizden daha iyi bir haldeydi. Halimize yanmaya başlamıştık ki yollarımız Into the Night ile kesişti. Daha kötüsünün olabileceğini feci şekilde gördüğümüz gibi, dizideki karakterlerin karşısında kendimizi şanslı bile hissetmeye başlamıştık.
Netflix’in bu ilk Belçika yapımı orijinal dizisi, altı bölümüyle geçtiğimiz haftalarda yayınlandı. Jason George’un yaratıcısı olduğu Into the Night, Polonyalı yazar Jacek Dukaj’ın The Old Axolotl / Starość aksolotla adlı kitabından yola çıkarak kurgulanmış. Distopyalarda şimdiye kadar her şeyi gördüğünüzü düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Into the Night, daha önce ekranlarda izlediğimiz hiçbir distopyaya benzemiyor ve belki de en korkunçlarından biri…
Zombilerden, robotlardan ve uzaylılardan kaçmak kolay da (!) size hayat veren bir şeyden, gün ışından kaçmak zorunda kaldığınızı düşünsenize… Hem de öyle yerin altındaki sığınaklara kapanmak da kurtarmıyor sizi; Güneş ışıkları yeryüzüne düştüğü anda var olan tüm canlıları yok ediyor. İnsanları, hayvanları, bitkileri… Kısacası, organik olan her şeyi!
İşin kötüsü, insanoğlu bu gerçeği öğrendiğinde iş işten geçmiş oluyor. Dünyanın dört bir yanında başlayan feci ölümler kafaları karıştırırken Brüksel Havalimanı’ndan Moskova’ya kalkışa hazırlanan bir uçak, elinde silahla gelen bir NATO görevlisi tarafından kaçırılıyor. Pilota ”Batıya doğru sür” komutunu veriyor ve başlıyorlar böylece geceler boyunca sürecek yolculuklarına.
Henüz bilgi yayılmamış olsa da NATO gibi yüksek yerlerde konuşulmaya başlıyor, tüm bu açıklanamayan toplu ölümlerin sebebinin Güneş ışıkları olduğu. Ama sıradan vatandaşın haberi yok, ölümlerden bile yeni yeni haberdar olmaya başlamışlar. Haliyle uçağı kaçıran NATO görevlisi Terenzio’nun derdini anlatması ve kendini inandırması biraz zaman alıyor ve o ilk panik hali, kendini başka bir paniğe bırakırken görmeye, tanımaya başlıyoruz, bu geceye doğru yol alan uçaktaki yolcuları…
Bir kere her milletten insan var burada. Kriz anında çözümler taratan, intihara meyilli ama koca yürekli Sylvie, Belçikalı; eski bir asker, helikopter pilotu. Ortalığı karıştırmakta üstün başarı sergileyen Rik de öyle; internetten tanıştığı kız arkadaşını görmek için Moskova’ya gidiyordu aslen ama tabii artık Moskova bildiğimiz Moskova değil. Osman, aslında uçağın son temizliklerini yapmak için o sırada kabinde, yanlışlıkla hayatı kurtuluyor gibi oluyor. Kendisi Fas asıllı. Gözlerinden delilik saçan ve uçağı kaçıran Terenzio da İtalyan, NATO’daki söylentilerin doğru olduğunu anlayınca can havliyle kendini kurtarmak için atlıyor aslında uçağa; öyle terörist bir eylem değil aklındaki. Amacı gün doğumuna yaklaşan Brüksel’den uzaklaşmak bir an önce.
Rus asıllı Zara, oğlu Dominik’i tedavisi için Moskova’ya götürüyordu ama uçakta mahsur kalıyorlar. Polonyalı Horst ise bir bilim insanı, iklim uzmanı. Terenzio’nun söylediklerinin saf delilik olmadığını ve gerçekten de Güneş ışınlarının mikrodalga fırın etkisi gösterecek raddeye ulaştığını açıklayan da o oluyor herkese. (Bilimsel olarak çok iyi açıklıyor tabii ama terimler işin içine girdiğinde kafası karışanlar için özetle durum bu: Güneş = mikrodalga fırın)
İşte uçaktakiler arasında karşımıza çıkıveriyor Ayaz. Aslen Türkiyeli; yıllar önce gelmiş Belçika’ya. Gerçek bir survivor. Geçmişine dair topladığımız tüm ipuçları, dünya ikiye yarılsa bile en son onun hayatta kalmayı başaracağını bize kanıtlar gibi. Zaten sonrasında gördüklerimiz de ne kadar haklı olduğumuzu kanıtlıyor…
Ayaz gerçekten dizinin en sürprizli karakteri oldu. Biz hep en nazik ve merhametli yüzünü gördük ama ne kadar karanlık bir tip olabileceğini de sonradan öğrendik. Çok katmanlı bir karakter gerçekten. Ve biraz süper kahraman gibi, herkesi her durumdan kurtarabileceği gibi, kendi de her durumdan kurtulmayı başarabiliyor. Kimi zaman dizinin seyrini değiştiren bu karakteri ise Mehmet Kurtuluş canlandırıyor, o muhteşem Fransızcasıyla.
Her ülkeden bir yolcunun olması kültürel bir çeşitlilikten ziyade, distopyalardaki o malum konuya gelmek için: Dünyanın sonu yaklaşırken insanoğlu birbirine kenetlenecek mi yoksa ”farklılıkları” aralarına girip o her zamanki düşmanlıkları daha da mı pekiştirecek? Kıyamet senaryolarında bir noktadan sonra en büyük kötülüğü insanoğlu birbirine yapmaya başlıyor; Into the Night’taki yolcuların sonu ne olacak?
Kafamızdaki soruları daha da çoğaltarak ilk sezonunun kapanışını yaptı Into the Night. Şimdi gözümüz yollarda, ikinci sezonu bekliyoruz. Neyse ki dizide Ayaz rolüyle izlediğimiz Mehmet Kurtuluş’la yollarımız kesişti de (evet, şu koşullarda Zoom üzerinden) biriktirdiğimiz bazı soruları ona sorabildik.
Buyrun, sohbetimize siz de ortak olun.