Ve dadanma(ma) vakti: “Tranquility Base Hotel & Casino”

Arctic Monkeys hakkında yazmak benim için hiçbir zaman kolay olmadı, çünkü kendimi bildiğimden beri pençelerindeyim: Ortaokulda, okulun son günü arkadaşlarımı örgütleyip yasak olan beyaz Converse direnişini başlattığımda kulağımda Alex Turner vardı. Üniversite hazırlık sınavımı 35 dakikada tamamlayıp, 5 saat trafikte konserlerini izlemeye gitmem de hep Matt Helders’ın Brianstorm çıldırmasına canlı şahit olabilmek içindi.

Evet belki klişe, ama gerçekten aşık olduğunuzda klişelerin neden klişe olduğunu anlarsınız ya, ben Arctic Monkeys’le hakikaten beraber büyüdüm. Ama çocukluk arkadaşınızla bağların artık pek zayıfladığını, paylaşacağınız bir şeyin kalmadığını anladığınız o an vardır ya, ben ve birçok kökten yetişme Arctic Monkeys hayranı için o an 2013 çıkışlı AM’di. Bundan sonrası, bahsederken bile hafifçe ürperdiğimiz saç-sakal süreci ve tedirgin yeni albüm bekleyişi… Hiç single yayınlamamları ve konserlerinde tost makinesiyle alınan ses kayıtları hayranlarında seçim gecesi heyecanı yaratmıştı.

arctic monkeys 2018

Saçlar!

Maymunlar albümü, Neil Armstrong ve Buzz Aldrin’in ayda ilk adım attıkları bölgeden esinlenerek adlandırmışlar. Bunun ironik yanı, albümün grup için de tamamen farklı bir gezegende, daha önce hiç adım atmadıkları bir yer olması. Önceki albümleri hatırlatıcı şeyler bulabilirsiniz bu albümde ama diğer taraftan da hiçbirine benzemiyor TBH&C. The Beach Boys’u da duyabilirsiniz, George Gershwin’i de, Buddy Holly’yi de, ama hiçbirini bu albümü tanımlarken kullanmazsınız –tıpkı yiyeceğinizde tadını alıp adlandıramadığınız rezene gibi. The Last Shadow Puppets’ın son albümünde ipuçlarını bulduğumuz vokaller, bu albümde tümüyle oturmuş durumda. Turner artık hikayelerini sizinle sabaha karşı evinizin koltuğuna oturup söylene söylene anlatmıyor; siz Tranquility Base Hotel & Casino’nun barında oturup Old Fashioned’ınızı yudumlarken loş bir sahnede söylüyor.

AM ve Everything That You’ve Come To Expect’te bizi korkutan söz yazarlığı, bambaşka bir yön almış olmalı. Alex Turner’ın alametifarikası olan, kendisi ve etrafındaki insanlar hakkındaki tespitleri, bu albümde biraz eksik, güdük kalmış. Eğer Turner’ı “my virtual reality mask” derken hayal edemiyorsanız albümün üçüncü şarkısı American Sports bu majör derdinize derman olacaktır. Benim gibi umutsuz romantik Suck It And See sevdalıları için son şarkı The Ultracheese, sizi 2011’e -bu sefer akustik gitarla değil, kendilerinin de dediği gibi Steinway & Sons marka bir piyanoyla- geri fırlatacak. Albümle aynı ismi taşıyan Tranquility Base Hotel & Casino, kitleleri “ben şimdi bunu sevdim mi sevmedim mi” dilemmasına sürükleyen bu albümü en iyi özetleyen cümleyi de barındırıyor: “Do you celebrate your dark side then wish you’d never left the house? Have you ever spent a generation trying to figure that one out?”

Arctic Monkeys’in farklı albümlerinde önce çıkan enstrümanlar, temalar hep farklıdır. Mesela Favourite Worst Nightmare’de davullar gümlerken, Humbug’da “aşıksan vur basa” mantrası öne çıkar. Yazının başından beri her şeyi kendisine yüklememle fark ettim, Tranquility Base Hotel & Casino tam anlamıyla Alex Turner’ın işi, kendi karanlık tarafını benimsemesi. Binlerce kişinin albümü sevip sevmemesi muallakta olabilir, ama asıl akıllara (ve umarım grubun aklına) düşmesi gereken soru, Arctic Monkeys bu mu gerçekten, öyleyse biz ne dinlemiştik şu ana kadar? Bundan sonra hep Alex Turner’ın arka planında çalan orkestra gibi mi devam edecek gençliğimizin katilleri? Bu albümü Arctic Monkeys albümü olarak değerlendirmek ne kadar tuhaf gelse de, tek başına değerlendirince yaz akşamlarının soundtrack’i olacak gibi görünüyor. Temalı bir playlist’te Warhaus, Alexandra Savior ve Timber Timbre ile keyifle kombinlenebilir.